Sayfalar

28 Nisan 2010 Çarşamba

Kızıldere Sana Biz de Geliriz...

Kızıldere Sana Biz de Geliriz 
30 Mart-17 Nisan Devrim Şehitlerini Anma ve Umudun Kuruluşunu Kutlama Günleri çerçevesinde Halk Cepheliler, Türkiye devrim tarihinde bir dönüm noktası olan Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı KIZILDERE köyüne bir yürüyüş düzenlediler.
Yürüyüş, 28 Mart’ta Gazi’deki Dayı’nın mezarı başında yapılan bir anmayla başladı. Dayı’nın mezarından Mahir’in mezarına götürmek için toprak alan Halk Cepheliler 4 otobüsle Ankara’ya hareket ettiler. Kocaeli ve Bursa’da da yürüyüş düzenleyen Halk Cepheliler buralardan katılanlarla beraber Ankara yolculuğuna devam ettiler. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinden gelen diğer Halk Cephelilerle Abdi İpekçi Parkı’nda buluşuldu. 6 aydır devam eden “Amerika Defol Bu Vatan Bizim” kampanyası çerçevesinde toplanan 200 bini aşkın imzayı Meclis’e teslim eden Halk Cepheliler, daha sonra Karşıyaka mezarlığını ziyaret ettiler.Burda Mahir Çayan'ın mezarı başında anma yapıldı. Yine aynı mezarlıkta bulanan diğer Şehitlerin de mezarlarını ziyaret eden Halk Cepheliler daha sonra Kızıldere’ye hareket ettiler.

Buradan itibaren sözü Kızıldere yürüyüşüne katılan ve bu anlatımları Yürüyüş Dergisi’nde yayınlanan bir Halk Cepheli’ye bırakıyoruz:

“Sana Geliyoruz Kızıldere, En Kızıl Rengimizle...”
Mahir’in başucundan uzanıyoruz Tokat’a doğru… Sana geliyoruz Kızıldere, kanımızın oluk oluk aktığı ve Anadolu toprağına karıştığı yere en kızıl rengimizle geliyoruz… Otobüsler sıralanıyor ardı sıra… 9 otobüs yollardayız… Otobüstekilerle sohbet ediyoruz. Heyecanlıyım, çok mutluyum, inanamıyorum, onurluyum diyor her bir yürek… Ses tonu ayrı, memleketi ayrı, yüzü ayrı, teni ayrı ama sözcükleri aynı. Aynı yürekten çıkmış gibi.
30 Mart sabahı 06.30’da varıyoruz Niksar’ın girişine. Buyarlar Dinlenme Tesisleri’nde duruyoruz. Niksar’ın o temiz havası vuruyor yüzümüze, ciğerlerimize çekiyoruz… 5-6 köy evi ile karşılaşıyoruz. Fatma Kızılaslan teyzeyle tanışıyoruz. Tesisin hemen solunda olan iki üç evden birisi. Gülerek karşılıyor bizi, kendimizi tanıtıyoruz, nereye gittiğimizi anlatıyoruz. Susuyor toprağına bakıyor. Önce bir şey duymadım bilmiyorum diyor. Çekiniyor anlatmaya. Sonra doğallığında başlıyor o güne dair sohbetler. “İlk duyduğumda daha yeni gelindim. 38 yıldır gelin olmuşum, olay olalı da bir o kadar yıl oldu. Ataköy’den komşum geldi, tarladan geliyordu üzgündü. Nereye gidiyorsun dedim. Kardeşimgilin oraları hep yanmış viran olmuş dedi. Ne olmuş dedim. Öyle öyle dedi. Mahir Çayan gelmiş köyümüze, devrimciler gelmiş, jandarmayla çatışıyorlarmış Kızıldere’de. Heyecanlanıyorum. Duygulanıyorum. Canım yanıyor ama bir şey yapamıyorum” diyor. Sonra nemlenen gözlerini önlemek istercesine gülümseyerek bize bakıyor. “Yolunuz Açık Olsun” diyor. Ayran, çay ikram etmek istiyor. Fatma teyzenin evi 4 katlı bir bina. İki katın üstüne iki kat daha çıkmaya çalışıyorlar, kaba inşaat halinde. Eve gelin gelecek deyip gülüyor. Evi boyasız. Melihcan torunu geliyor, daha çok küçük bize bakıyor utana utana. Fatma teyzenin evinin yanında tuğla bir ev var. Komşusu Yücel Bakır’ın evi. O da geliyor yanımıza. Onunla da sohbet ediyoruz. Sonra eşi de katılıyor sohbete. Hiç yabancılık çekmiyoruz. Çay, ayran ikram etmek istiyorlar. Hemen hazırlarız diyorlar ama vaktimiz yok. Tesise arkadaşların yanına gidiyoruz. Tokat dağlarında şehit düşen gerilla Sabahattin Yavuz’un da bir dönem orda olduklarını, hayvan otlattığını anlatıyorlar bize. Biz tesisteyken Fatma teyze, Yücel abi aileleriyle, gelinleriyle birlikte geliyorlar. ‘Sizi merak ettik, gittiniz mi diye’... Halk Cepheliler sarıyor etraflarını. Koyu bir sohbet başlıyor. Yaklaşık bir saat durup bizimle sohbet ediyorlar. Kızıldere’ye doğru hareket etmek için otobüslere biniliyor. Herkes çok hızlı hareket ediyor. Otobüslerden alkış sesleri, şen şakrak dost gülüşleri.... Yorum’un Kızıldere türküsü söyleniyor “Sanma Faşist Olandan Bir Gün Hesap Sorulmaz” en vurgulu, en öfkeli, en umutlu söylenen dize oluyor... ve “Kızıldere Kızıldere 10 Yerimde Yara Bere, Mahir Çayan’ı Vurmuşlar Haber Ver Gittiğin Yere” türküleri söyleniyor. İkili oturulan koltuklara oturanlar çok heyecanlıyım diyorlar birbirlerine.
Otobüsler tek tek diziliyor direnişle örülen yola... Yolda tuğlalı evler, otlayan kuzular... Yeşilin, kahverenginin, sarının o güzel uyumu...
Genelde evler çok seyrek... En çok üç katlı evler var... Anadolu, tüm güzelliğini cömertçe sunuyor. Yağmur yağmaya başlıyor, otobüstekiler “Mahirlerin bereketi bu” diyorlar. Korulu’ya dönüyoruz. Kuruyan bir dere yol boyu uzanıyor. Köy evlerinin arasından yol alıyoruz. 2 yaşlı amca merakla bakıyorlar otobüslere. Sonra anlamış olacaklar ki el sallamaya başlıyorlar tebessümle. Bir evden zafer işareti yapılıyor. Otobüstekiler alkışlarla selamlıyorlar zafer işaretini. Bizimkiler diyoruz işte bizim halkımız... 5 otobüs geçti 6. otobüs dönerken yola batıyor çıkamıyor. Son 4 otobüs yolda kalmış oluyor. Halk Cepheliler var güçleriyle bir kaç defa itiyorlar otobüsü, olacak gibi değil. Köylüler insanlar yardıma geliyor. İki traktör, iki kürekçi, zincir getiren geliyor. Hoşgeldiniz köyümüze diyorlar. Hal hatır soruyorlar. “O eve mi gidiyorsunuz?” diyor içlerinden biri. “Evet, Mahir Çayan’a gidiyoruz” diye cevap veriyor bir Halk Cepheli. Tokalaşıp yarım saat sonra yola düşüyoruz yeniden. Bu kez Kürdistan’dan gelen otobüsteyiz. Kars, Adıyaman, Malatya, Dersim, Elazığ, Yozgat, Adıyaman... Gençler ağırlıkta, genç soluklar... Gözleri cıvıl cıvıl...

Kızıldere’deyiz...
Kızıldere girişinde jandarma GBT kontrolü için durduruyor. GBT’den sonra hareket ediyoruz, 5 dakikalık yoldan sonra otobüsler duruyor herkes iniyor. Tatlı bir şaşkınlık yaşıyor herkes. İzin vermezler girişimize, gerekirse haftalarca kalırız, girmeden dönmeyiz diyenler vardı, Kızıldere’ye varınca önce onun şaşkınlığını yaşıyorlar. “Burası Kızıldere mi?”, “Vardık mı?” diyenlerin neşeli heyecanlı sesleri. Geniş boş bir alan. Yolun sağında tepeler....
Köyün girişinde hızla kortej oluşturulmaya başlandı. En başta iki sancaklı genç, arkasında sırasıyla “Yolumuz Çayanların Yoludur” ve diğer pankartlar diziliyor. Bütün kortejin her iki yanında kızıl bayraklar dalgalandı, ortalarda üste “Özgür Vatan İçin Öldüler” altına “Unutmayacağız” yazan ve ON’ların resimlerinin olduğu döviz ile “Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş” yazılı dövizler.
Tarihi anın yazıldığı o kerpiç eve doğru yürüyüş başladı. Kızıldere’nin sokaklarında doğru dürüst kimsecikler yok. Adeta ıssız, terkedilmiş bir köy havasında. Çok az insan görüyoruz. Evlerin perdeleri çekili, bir kısmı perdesini aralayıp bakıyor. Seyrek olan evler bir yerden sonra sıklaşıyor. 44 yaşında çiftçi bir amca soluk soluğa geliyor, gülümseyerek bakıyor korteje. Yandaki köyden motosikletle gelmiş. Yollar jandarma dolu diyor. Jandarma iki gündür evleri dolaşıyor “teröristler geliyor olaylar çıkacak, çatışma çıkacak, dışarı çıkmayın size zarar gelmesin” demişler. Jandarma bir hafta köylüleri korkutmak için çalışmış, tehditler savurmuş, başka köylerden takviyeler gelmiş. Köylüler kendi aralarında konuşurken güneş yanığı tenli amca köylülerden devrimcilerin geleceğini duyuyor. Heyecanlanıyor ve bu yürüyüşe katılmaya karar veriyor. Yetişemiyeceğim diye korkmuştum diyor. Röportaj yapmak istiyoruz yanaşmıyor. İsmini vermek istemiyor. Niye katılmak istediniz yürüyüşe diye sorduk, “Mahir Çayan için. Onu çok seviyorum. Ben onu her 30 Mart’ta anıyorum” diyor. Daha önce bu köyde hiç anma yapıldı mı Mahirler için diye soruyoruz. “Yok , sizin gibi böylesi görkemli hiç görmedim. Bir televizyonlarda gördüydüm” dedi. Heyecanlı heyecanlı gülüyor.

“Mahir Çayan’ı Öldürdüler Bugün”
Yürüdükçe ilgiyle izliyoruz çevremizi, çevremizdekiler de bizi tabi... Traktöründe oğluyla oturan gri şapkalı bir amcaya soruyoruz. Bu yürüyüşün neden yapıldığını biliyor musunuz? “Mahir Çayan’ı öldürdüler bugün. Bugün şehit düşmüştü onun için” diye cevaplıyor.
Kızıldere Köyü bu kez Gündoğdu ve Dev-Genç marşlarıyla çınlıyor. Önde giden jandarma ne yapacağını bilmiyor, çaresiz bakıyor, bu görüntüyü içine sindiremediği asılan yüzlerinden belli oluyor komutanların, ne yapacak bir şey yok...
Tuğladan yapılmış boyasız evler çoğunlukta. Halk Cepheliler evleri tek tek dolaşıp bildiriler dağıtıp anmaya çağrılar yapıyorlar yürüyüş sürerken. Bir evin önünde toplanmış çoğu kadın köylüler alkışlıyor, el sallıyorlar kortejimize. Astım hastası, solunum cihazına bağlı, yüzü maskeli 70-75 yaşlarında bir amca penceresine tutunarak bakıyor. Zafer işaretleri yapıyor el sallıyor bize. Tek eli pencerenin kolunu bırakmamacasına sarılmış, diğer eliyle el sallamaya çalışıyor. Elini öpüp bir daha sallıyor. Bizim insanlarımız diyoruz. Amcayı görenler daha gür haykırıyorlar sloganları “Kızıldereden Bugüne Yürüyoruz Devrime” Bir amca ona uzatılan bildiriyi alıyor, bakıyor sonra “Hoşgeldiniz hoşgeldiniz, Ama çok geç geldiniz, nerde kaldınız” diyor mutlu bir sesle. Elindeki bildiriyi sımsıkı tutuyor kortejin arkasından yürüyüp korteji takip ediyor.
Kerpiç eve yaklaşırken “Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş, Kızıldere Yolu Zaferin Yoludur” sloganlarının yankısı duyuluyor. Mahir de bizimle slogan atıyor, diyerek yankıyı güzel anlamlandırıyor gençlerden birisi.
Yeşilliklerin içinde bir kızılbayrak denizi akıyor Mahirlere doğru... Dev-Genç marşıyla devrimin yolunun yazıldığı o eve giriyoruz. Saat 14.30... İşte o an... ON’ların evi... Devrim devrim atıyordu tarihin kalbi 30 Mart 1972’de.... “Biz Buraya Dönmeye Değil Ölmeye Geldik” sesi yankılanıyor her bir yandan. “Mahir Hüseyin Ulaş Kurtulaşa Kadar Savaş” diye haykırıyor Halk Cepheliler...
Evin önü miting alanı gibi... Hemen evin ön ve arka cephesine iki kızıl bayrak dikiliyor. “Yolumuz Çayanların Yoludur” yazılı Mahir’in meşaleli silüeti... Evin çatısının üstüne “Biz Buraya Dönmeye Değil Ölmeye Geldik” yazılı pankart asılıyor. Evin etrafına komşular toplanmaya başlıyor. Çoğu biraz uzaktan izliyorlar hayranlıkla. Onları asıl etkileyen orda bulunanların gerçekten o tarihi anı hissetmeleri, yaşamalarıydı. “Buraya hiç böylesine gelinmemişti” diyor köylüler. 5-10 ya da 10’ar 20’şer gruplar gelip resim çektiriyor, jandarmanın ruhu bile duymuyor, öyle gidiyorlar. Böyle bir tören daha önce hiç olmadı burda diyorlar bize.
Birisi siz Mahir’in arkadaşlarısınız değil mi diyor, biz de evet. O bizim önderimiz diyoruz. Belli oluyor kimse öyle gelmedi diye cevap veriyor. Çok güzel görünüyor canlı, mutlu... Mahir Çayan Halk Cephesi’nden mi diye soruyor başka bir köylü. Hiç tereddütsüz, o bizden biri... O bizim önderimiz... diye cevap veriyor bir Halk Cepheli. “Ona yakışıyorsunuz yavrum” diye cevap veriyor.
Kipriye Durmuş teyze anma yapılırken evin önünde durup gözyaşlarıyla izliyor olan biteni. Yanına yaklaşıyorum. Tanışıyoruz. Duygularını soruyoruz “Çok mutluyum. İyi ki ölmeden sizi gördüm. Hoşgeldiniz köyümüze. Hoşgeldiniz hepiniz. Bakmayın köyümüz de sizi seviyor. Bir tek MHP’liler sevmez belki sizi. Ama diğer hepsi seviyor ama korkuyorlar candarmadan, çok baskı yapıyorlar bize. Ben sizi yolda gördüm çok duygulandım. Ağlayarak size eşlik ettim. Hep sizinle yürüdüm. Onları nasıl götürdüklerini gördüm, üst üste yığdılar yavrum. Hayvanca davrandılar. İçim yandı da bir şey diyemedik yavrum. Bir o gün böyle ağladım, hüznümden, zavallığımdan. Bir de şimdi böyle ağladım sevinçten, şenimden. Hoşgeldiniz hepiniz” diyor yaşları yanaklarına dökülüyor. “O kerpiç evin” önünde sarılıyor bize sımsıkı. Gözyaşları yanaklarımızı ıslatıyor. Bizim insanlarımız diyorum, bir kez daha... Bizim halkımız... İnsanların heyecanları sloganlarından belli oluyor. Evin her karesini çekmeye çalışıyorlar. Kimi penceresine dokunuyor, onlar burdaymış gibi hissediyorum diyor Akdeniz’den gelen bir genç.
İşte o an... O tarihi an... Saygı duruşuna duruyoruz. Yumruklar havada... sımsıkı yumruklar... başlar dimdik... bize bıraktığınız mirası can kan pahasına büyüteceğiz diyen başlar onurla dimdik duruyor önderlerinin huzurunda.
Köyden bir teyze yaklaşıyor yanımıza. 56 yaşında. “Hoşgeldiniz” diyor, onunla sohbet ediyoruz bu kez... “Onlar (Mahirlerden bahsediyor) gitti kızım ecnebiler sardı her yanı. Onlar İngilizleri almışlar esir, bu memleket bizimdir diye. Şimdi biz esir olduk. Onlar gitti ecnebiler geldi.” Bir başka amcaya duygularını soruyoruz. “Teslim olun dediler, Mahirler teslim olmadı. Tamam tamam teslim olmayaydılar ama ölmeyeydiler. Bazen diyorum keşke teslim olaydılar” diyor. Biz de ama teslim olsaydı Mahir Çayan olmazdı, bir önder olamazdı diyoruz. “Orası öyle ama ölmeseydiler keşke. Ölmeseydiler... ölmeseydi” diyerek yanımızdan uzaklaşıyor. Röportajımız böyle eksik kalıyor ama o amcanın o içtenliği, acıyla ölmeseydi deyişi, ses tonu, yüreğimize dokunuyor.
Adı Kızıldere şiiri okundu. Konuşma yapıldı. “Bizi yenilmez kılan onların son anlarında bile yarattıkları gelenekler, değerler ve başeğmezliktir. Onlardan güç aldık. Onlarla yolumuza devam ediyoruz” Sonra Ahmet Kulaksız’a söz verildi. “Dün tarihi bir andı, bugün de tarihi bir an.” Bir iki şey dedi, yutkundu kusura bakmayın çok heyecanlıyım. Konuşamayacağım dedi. Mikrofonu bıraktı, elini evin penceresine koydu...
Grup Yorum... Direniş destanlarını en güzel müziğe dökenler... “Kızıldere, Dev Genç, Bize Ölüm Yok, Haklıyız Kazanacağız” marşlarını söylüyorlar kitleyle hep bir ağızdan... O arada Güler Zere telefonla aradı. Güler Zere şu an sizi dinliyor denildi, telefon açık tutuldu. Güler Zere Onurumuzdur sloganıyla Güler selamlandı.
Anma 15.30’da sona erdi.
Kerpiç Evin sağı tepelik... yemyeşil bir alan... evin bahçesinde 3 ağaç yan yana, kayısı ağacı, erik ağacı filizlenmiş. Çiçek açmaya yüz tutmuş, mevsim bahara durmuş. Kızılbayrak hep dalgalandı evin önünde.
38 yıl sonra yine bir tarih yazıldı Kızıldere’de... 38 yıl sonra aynı gün aynı sloganlar yükseldi “o kerpiç evin” yamacından... Aynı kararlılıkla, aynı cüretle, aynı bilinçle aynı ideallerle aynı sloganlar yükseldi Kızıldere’nin dağlarından tüm yurda... Kızıldere 38 yıldır aynı kızıllıkta akıyor okyanusa. Yatağı belli... Devrim...

Fotoğraflarla Kızıldere Yolculuğu;






























 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder