Çeyrek Asırlık Serüven, İnönü Stadyumu’nda...
Kuruldukları 1985 yılından itibaren bu topraklardan beslenip, ezilenlerin şarkısını söylediler. Yoksul halkın, itilmişlerin, yok sayılanların, baskı altında yaşayanların sesi soluğu oldular. Halkın sanatını yapmayı Pir Sultan Abdal'lardan, Ruhi Su'lardan öğrenip, onlardan öğrendiklerini dünya halklarının zenginlikleriyle birleştirdiler.
Gelenekselin en güzel yanlarını alıp yeniden biçimlendirerek, yarının ezgilerini besteledikleri 25 yıl boyunca, doğru bildikleri yoldan bir an bile ayrılmadan geldiler bugüne... Sayısız engellerle karşılaştılar, adları "yasaklı grup"a çıktı, resmisi/özeli tüm ekranlar onlara kapatıldı ama onlar tüm bunları onurla göğüslemesini bildiler. Tüm engellemelere ve sansüre rağmen albümleri çok sattı, konser salonları doldu taştı.
Bugüne kadar yayınlanmış 20 albümle, yurtiçi ve yurtdışında yüzlerce konserle, eylem alanlarında halkla, grev alanlarında işçi ve memurlarla, forumlarda öğrencilerle, yıkımlarda yoksul gecekondulularla, depremzedelerle, selzedelerle, göçük altında kalan maden işçileriyle, toprakları işgal edilen mazlum halklarla dayanışma içinde, her anı onurlu ve dolu dolu geçen 25 yılını kutlamaya hazırlanıyor şimdi Grup Yorum.
12 Haziran 2010 Cumartesi günü saat 20.00'de, Beşiktaş İnönü Stadyumu'nda tarihi bir gün yaşanacak. İstanbul'un orta yerinden, on binlerce dinleyicisi ile birlikte yükseltecek Yorumcu'lar, Sosyalizm'in gür ve coşkulu sesini. 25 yıllık serüvenlerini anlatacaklar dinleyicilerine... Büyük bir kolektivizmin ürünü olan şarkılarını, marşlarını, türkülerini söyleyecekler dinleyicileriyle birlikte hep bir ağızdan.
Ruhi Su'dan Nazım Hikmet'e, Pablo Neruda'dan Victor Jara'ya bütün usta bildiklerini, öğretmenlerini de selamlayacaklar tek tek. Onlardan öğrendikleriyle, onların yolundan yürüyüp yarına onların da düşlerini taşımanın onurunu haykıracaklar...
60 kişilik kadrosuyla şef Orhan Şallıel yönetimindeki "İstanbul Syhmphonic Project" isimli senfoni orkestrası da eşlik edecek onlara konser boyunca... Ve bugüne kadar Yorum'un albümlerine sesleriyle, şiirleriyle, üretimleriyle katılan sanatçı dostları da olacak o gün orada.
Kolkola halaylara durulacak yine, yarına dair güzel düşler, umutlar yeniden ve yeniden yeşerecek. Yorum'un ezgileri on binlerin katılımıyla çoğalacak ve boğazın serin rüzgarıyla o gün orada olamayanlara ulaşacak, hapishanelerin kör karanlık hücrelerinde direnenlerin yüreklerine güç katacak...
12 Haziran'da 25 yaşını kutlayacak, nice 25 yıllara doğru yürüyüşüne devam edecek Yorum.
Bu görkemli yürüyüşü birlikte adımlamaya çağırıyor Yorum, tüm dinleyicilerini....
28 Nisan 2010 Çarşamba
Kızıldere Sana Biz de Geliriz...
|
8 Nisan 2010 Perşembe
18 Nisan'da Şükrü Saraçoğlu'nda Melekleri Alkışlayalım
Sportif Anlamda Voleybol Bayan Basketbol takımımız hem kulübümüzün hem de ülkemizin şu güne kadar çıkabildiği en yüksek seviyeye çıktı. Ama durumun yalnızca bu olmadığını hepimiz biliyoruz. Esas önemli ve güzel olan, bunu tekrar yapabileceklerini göstermeleriydi. Bu takım seneye de Şampiyonlar Ligi finali oynasa Avrupa'da şaşıracak kimse yoktur, bu kızlar seneye kupayı kaldırsa bu bir süpriz olmaz beklenen bir adımdır sadece. Dolayısıyla Fenerbahçe Acıbadem'in esas başardığı şey finale çıkmak filan değildir, hiç tartışmasız Avrupa'nın en iyi 2 takımından biri olduğunu herkese kabul ettirmesidir. Final bunun süsü, kupaysa bu başarının resmen tescillenmesi anlamına gelecekti, bizlerinse böyle bir noter operasyonuna ihtiyacımız yok. Onlar zaten şahadetlerimizin sahibi.
Şahsen uzun zamandır bir sportif mücadelede bu kadar heyecanlandığımı, bu kadar keyifli ve güzel bir müsabaka izlediğimi hatırlamıyorum. Final Four'un ilk maçındaki müthiş performans bizim Fenerbahçe derken istediğimiz her şeye tekabül ediyordu: pes etmemek, mücadele etmek, başarı için centilmence sonuna kadar savaşmak, karşıdakine hiç bir insanlık dışı hareket yapmadan yetenek ile, zeka ile, güzellikler yaratarak galabe çalmak. Fenerbahçe; bir büyük isyan ruhunun, büyük hedeflere ve daha önce umulmadık başarılara ulaşmanın, toplumsal sembollerinden bir tanesiyse çubuklu forma altında bu ruhun hakkını vererek taşıyanlar şüphesiz Fenerbahçe Acıbadem'de bulunuyorlar.
Onlardan kulübümüz bünyesinde sportif faaliyette bulunan herkesin de öğrenecekleri var. Bu formanın hakkını vermeyi, maç bitmeden yenilgiyi asla kabul etmemeyi, hep hedefi daha büyük tutmayı, Şampiyonlar Ligi finaline çıkıldığı için değil, kupa kazanılmadığı için ağlamayı, hak etmek için çalışmayı, çalışıldığı için hak etmeyi, zarif hareketlerle, ter akıtan bir mücadeleyle maçı çevirmeyi ve diğer bir çok güzel hasleti Final Four serisi kitabe gibi önümüze serdi. Öylesine sevdik ki bu kızları, Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı ile bu ülkede yaşayan yaşamayan milyonlarca insan bu kızlarda güzel bir şey buldular. İster helal olsunla duygumuzu ifade edelim, ister bravo ile hepimizin kalplerinde onların bir yeri var.
Bu kızlara güzel bir şey yapmak lazım. Bu kızların temsil ettiği değerlere ne derece meftun olduğumuzu göstermenin yoluysa ne maç primleri, ne de Başkan'ın soyunma odasına girip onlarla gurur duyduğunu söylemesi. Kurumsal değil insani, cüzdana değil yüreğe hitap eden ve onların neyin temsilcisi olduğunu onlara bir kez daha beyan eden, bu sebeple içten kutlayan insanlara ihtiyacımız var. Banka hesaplarına değil, yüreklerine unutamayacakları bir hatıra vermemiz gerekiyor.
Beşiktaş maçı bunun için harikulade bir fırsat.
İlk akla gelen sebeplerden değil. Evet 18 Nisan'daki müsabakada futbol takımımızın mücadele etmeye, zerafete, kazanmak için centilmence oynayıp, güzelliklerle hepimizi mest etmesine ihtiyacımız var. Şampiyon olalım olmayalım, şampiyon gibi oynamaya, kazanalım kaybedelim, hep büyük bir takım olduğumuzu göstermeye ihtiyacımız var. Ama bundan değil, en azından yalnız bundan değil.
Bu takımın bir spor kültürü olduğunu göstermeye de ihtiyacımız var. Çubuklunun neleri temsil ettiğini ve neleri temsil etmesinin güzel olduğunu, muteber bulunduğunu, bu kulübe gönlü yanık insanların seneleri, çağları, jenerasyonları aşan bir sosyal hareketin parçasında ne bulduğunu bir kere daha hatırlamasına da ihtiyacımız var.
Bizim istediğimiz, her branşda görmek istediğimiz, her oyunun kendi kuralları içerisinde bulmaktan haz aldığımız, o duyguyu kutlamaya ve bir kere daha Türkiye'ye Fenerbahçe'nin ne olduğunu göstermektir.
Fenerbahçe bir futbol kulübü değildir; bir voleybol kulübü, bir basketbol kulübü de değildir, Fenerbahçe bir spor kulübü dahi değildir, bu ülkenin içinde yetişmiş, seneler içerisinde oluşmuş, kırılmalar yaşamasına rağmen efsaneleriyle ayakta tutmuş bir sosyal harekettir, güzellikler rüyasıdır, fakirlerin, dışarıdan gelenlerin, mazlumların, ezilen halk kitlelerinin, itilmişlerin, gadre uğramışların, kimi zaman özyurdunda parya özyurdunda garip olanların, saraya ancak uzaktan bakanların, çocuklarına güzel hikayeler ve onurlu bir geçmişten başka verecek bir şeyi olmayanların rüyalarının simgesidir. Dar sokaklarda top oynarken hülyamız, babamızın elimizden tutup gösterdiği güzel bir anı, bazen şövalyelik, bazen kahramanlık bazen yalnızca hazzın kendisidir. Bu kızlar bunların hepsini simgeler, hepsini gösterir ve hepsini yaşatır.
O sebeple, 55.000 kişi ile, onları alkışlayalım. Onları kutlayalım. Onların başarısını değil ama simgeledikleri şeyleri şölenleştirelim. Onlara tezahüratlarla seslenip, çiçeklerle karşılayalım, her futbolcunun onların yarısı kadar dahi emek sarfetmeden elde ettiği şeyleri değil, çok daha üstünü verelim. Bir meşale şov değil, büyüklüğün kutlamasını yapalım.
Onlar sahaya girerken ayakta alkışlandığını görmek istiyorum, tek tek isimlerinin okunup bütün stad tarafından söylenmesini, Radetzky March ile karşılanıp tempo tutarak hep beraber onların hak ettikleri gibi ağırlanmalarını. Velhasıl, Vamos Bien olsun, CK olsun eminim çok daha güzel kareografiler bulacaklardır ancak işin ruhu yukarıda söylenen gibi olmalıdır.
Yönetim bize bu fırsatı versin. 18 Nisan'da Melekleri ve onların simgeledikleri her şeyi kutlayalım, sonra hep beraber Beşiktaş maçına dönelim, bir futbol kulübünden fazlası olarak, bir halet-i ruhiye ve bir halk hareketi olarak, bir dünya görüşü ve yaşam kavrayışı olarak, Fenerbahçeli olarak karşılarına çıkalım, ruhlarında duydukları saygı ile o gün bizi izlesinler ama bu vesileyle önce biz bir kere daha hatıllayalım kendimizi. Güzelliklerin peşinde boyun eğmez bir isyan ruhu olarak.
Şahsen uzun zamandır bir sportif mücadelede bu kadar heyecanlandığımı, bu kadar keyifli ve güzel bir müsabaka izlediğimi hatırlamıyorum. Final Four'un ilk maçındaki müthiş performans bizim Fenerbahçe derken istediğimiz her şeye tekabül ediyordu: pes etmemek, mücadele etmek, başarı için centilmence sonuna kadar savaşmak, karşıdakine hiç bir insanlık dışı hareket yapmadan yetenek ile, zeka ile, güzellikler yaratarak galabe çalmak. Fenerbahçe; bir büyük isyan ruhunun, büyük hedeflere ve daha önce umulmadık başarılara ulaşmanın, toplumsal sembollerinden bir tanesiyse çubuklu forma altında bu ruhun hakkını vererek taşıyanlar şüphesiz Fenerbahçe Acıbadem'de bulunuyorlar.
Onlardan kulübümüz bünyesinde sportif faaliyette bulunan herkesin de öğrenecekleri var. Bu formanın hakkını vermeyi, maç bitmeden yenilgiyi asla kabul etmemeyi, hep hedefi daha büyük tutmayı, Şampiyonlar Ligi finaline çıkıldığı için değil, kupa kazanılmadığı için ağlamayı, hak etmek için çalışmayı, çalışıldığı için hak etmeyi, zarif hareketlerle, ter akıtan bir mücadeleyle maçı çevirmeyi ve diğer bir çok güzel hasleti Final Four serisi kitabe gibi önümüze serdi. Öylesine sevdik ki bu kızları, Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı ile bu ülkede yaşayan yaşamayan milyonlarca insan bu kızlarda güzel bir şey buldular. İster helal olsunla duygumuzu ifade edelim, ister bravo ile hepimizin kalplerinde onların bir yeri var.
Bu kızlara güzel bir şey yapmak lazım. Bu kızların temsil ettiği değerlere ne derece meftun olduğumuzu göstermenin yoluysa ne maç primleri, ne de Başkan'ın soyunma odasına girip onlarla gurur duyduğunu söylemesi. Kurumsal değil insani, cüzdana değil yüreğe hitap eden ve onların neyin temsilcisi olduğunu onlara bir kez daha beyan eden, bu sebeple içten kutlayan insanlara ihtiyacımız var. Banka hesaplarına değil, yüreklerine unutamayacakları bir hatıra vermemiz gerekiyor.
Beşiktaş maçı bunun için harikulade bir fırsat.
İlk akla gelen sebeplerden değil. Evet 18 Nisan'daki müsabakada futbol takımımızın mücadele etmeye, zerafete, kazanmak için centilmence oynayıp, güzelliklerle hepimizi mest etmesine ihtiyacımız var. Şampiyon olalım olmayalım, şampiyon gibi oynamaya, kazanalım kaybedelim, hep büyük bir takım olduğumuzu göstermeye ihtiyacımız var. Ama bundan değil, en azından yalnız bundan değil.
Bu takımın bir spor kültürü olduğunu göstermeye de ihtiyacımız var. Çubuklunun neleri temsil ettiğini ve neleri temsil etmesinin güzel olduğunu, muteber bulunduğunu, bu kulübe gönlü yanık insanların seneleri, çağları, jenerasyonları aşan bir sosyal hareketin parçasında ne bulduğunu bir kere daha hatırlamasına da ihtiyacımız var.
Bizim istediğimiz, her branşda görmek istediğimiz, her oyunun kendi kuralları içerisinde bulmaktan haz aldığımız, o duyguyu kutlamaya ve bir kere daha Türkiye'ye Fenerbahçe'nin ne olduğunu göstermektir.
Fenerbahçe bir futbol kulübü değildir; bir voleybol kulübü, bir basketbol kulübü de değildir, Fenerbahçe bir spor kulübü dahi değildir, bu ülkenin içinde yetişmiş, seneler içerisinde oluşmuş, kırılmalar yaşamasına rağmen efsaneleriyle ayakta tutmuş bir sosyal harekettir, güzellikler rüyasıdır, fakirlerin, dışarıdan gelenlerin, mazlumların, ezilen halk kitlelerinin, itilmişlerin, gadre uğramışların, kimi zaman özyurdunda parya özyurdunda garip olanların, saraya ancak uzaktan bakanların, çocuklarına güzel hikayeler ve onurlu bir geçmişten başka verecek bir şeyi olmayanların rüyalarının simgesidir. Dar sokaklarda top oynarken hülyamız, babamızın elimizden tutup gösterdiği güzel bir anı, bazen şövalyelik, bazen kahramanlık bazen yalnızca hazzın kendisidir. Bu kızlar bunların hepsini simgeler, hepsini gösterir ve hepsini yaşatır.
O sebeple, 55.000 kişi ile, onları alkışlayalım. Onları kutlayalım. Onların başarısını değil ama simgeledikleri şeyleri şölenleştirelim. Onlara tezahüratlarla seslenip, çiçeklerle karşılayalım, her futbolcunun onların yarısı kadar dahi emek sarfetmeden elde ettiği şeyleri değil, çok daha üstünü verelim. Bir meşale şov değil, büyüklüğün kutlamasını yapalım.
Onlar sahaya girerken ayakta alkışlandığını görmek istiyorum, tek tek isimlerinin okunup bütün stad tarafından söylenmesini, Radetzky March ile karşılanıp tempo tutarak hep beraber onların hak ettikleri gibi ağırlanmalarını. Velhasıl, Vamos Bien olsun, CK olsun eminim çok daha güzel kareografiler bulacaklardır ancak işin ruhu yukarıda söylenen gibi olmalıdır.
Yönetim bize bu fırsatı versin. 18 Nisan'da Melekleri ve onların simgeledikleri her şeyi kutlayalım, sonra hep beraber Beşiktaş maçına dönelim, bir futbol kulübünden fazlası olarak, bir halet-i ruhiye ve bir halk hareketi olarak, bir dünya görüşü ve yaşam kavrayışı olarak, Fenerbahçeli olarak karşılarına çıkalım, ruhlarında duydukları saygı ile o gün bizi izlesinler ama bu vesileyle önce biz bir kere daha hatıllayalım kendimizi. Güzelliklerin peşinde boyun eğmez bir isyan ruhu olarak.
3 Nisan 2010 Cumartesi
“Direnmek Terörizm Değildir”
http://www.dailymotion.com/video/xct...ltras-tr_sport
“Direnmek Terörizm Değildir”
Almanya'da Ultras grubundan Anti-Terör yasası 129/a-b'ye karşı protesto...
Düsseldorf Stadyumunda, Düsseldorf`un Kaiserslautern'e karşı oynadığı ve 33 000 bin seyircinin olduğu maçta Ultras grubu "Direnmek Terörizm Değildir, § 129/a-b yasaları iptal edilsin" pankartı açtı. Pankart, Alman Sat 1 televizyonunda da canlı gösterildi.
http://www.dailymotion.com/video/xct...ltras-tr_sport
“Direnmek Terörizm Değildir”
Almanya'da Ultras grubundan Anti-Terör yasası 129/a-b'ye karşı protesto...
Düsseldorf Stadyumunda, Düsseldorf`un Kaiserslautern'e karşı oynadığı ve 33 000 bin seyircinin olduğu maçta Ultras grubu "Direnmek Terörizm Değildir, § 129/a-b yasaları iptal edilsin" pankartı açtı. Pankart, Alman Sat 1 televizyonunda da canlı gösterildi.
http://www.dailymotion.com/video/xct...ltras-tr_sport
www.halkinsesi.tv
1 Nisan 2010 Perşembe
LENİN’DEN MEKTUBUNUZ VAR!
Birgün Gazetesi'nde yayınlanan bir röportajı aktarıyorum...
LENİN’DEN MEKTUBUNUZ VAR!
14 Mart 2010
Hasan Gürelliler, pullarda Lenin’i ve sosyalizmi arayan biri. Yıllardır başta Lenin olmak üzere dünya sosyalist tarihinin liderlerinin pullarını, zarflarını ve onlar adına basılmış paraları topluyor.
Lenin ile başlamış koleksiyonuna ancak Frida Kahlo ve Nazım Hikmet’i araken bulmuş kendini. Potemkin Zırhlısı’ndan Paris Komünü’ne; Sovyet coğrafyasından, Afrika’ya kadar uzanmış yolu. hatta daha önce adını duymadığı ülkeler olduğunu bile öğrenmiş. Birçok ülkenin, krallıkla yönetilen, despot liderlere sahip ülkelerin ve hatta Birleşik Devletler’in bile sosyalizm temalı pullar çıkardığını keşfetmiş; Türkiye hariç. “Bırakın Lenin’i, bir Nazım Hikmet pulumuz bile yok” derken bu durumdan utandığını itiraf ediyor.
Sosyalizmin ve sosyalist liderlerin onurlandırıldığı neredeyse bütün pulları koleksiyonunda toplayan Hasan Gürelliler’in şimdiki hedefi ise, ‘Pullarla Sosyalizm’ adında bir kitap hazırlamak...
»Koleksiyon yapma fikri nasıl gelişti?
Yıllardır yapıyordum bu koleksiyonu ben. İnsanlar çiçek toplar, tren toplar koleksiyoner olmak için. Ben de düşündüm ne toplayayım. Dedim ki siyasi düşünceme de uygun olsun, hem işe yarasın hem de orijinal birşey olsun, Lenin toplayayım dedim.
»Ne zaman?
6 yıl önce kadar. Önce Lenin pulları toplamaya başladım. Türkiye’de de bulmamıza olanak yok bu pulları. İnternetten araştırmaya başladım, satış sitelerine baktım, e-bay’den buldum. ‘Lenin ile ilgili pulları nerede bulurum’ diye filatelistlere sordum, alan araştırmasına girdim önce ve Lenin pullarından başladım işe. Nereden çıkmış diye merak edip, bir de onun tarihini araştırdım. İlk 1924’te Lenin öldüğü zaman basılmış Lenin pulları. İlk 1924 senesinden ve o zamanın Sovyet pullarından başlattım koleksiyonumu.
Sonra baktım ki Sovyetler Birliği’nin haricinde bir sürü sosyalist ülke pul çıkarmış, sonra bu ülkelerin pullarına devam ettim. O arada gördüm ki, tüm dünya ülkeleri -bizim ülkemiz hariç, Fransa ve birkaç tane Avrupa ülkesi hariç- Lenin pulları basmış. Afrika’nın hemen hemen tüm ülkeleri basmış; Çin basmış, Vietnam basmış. Bu araştırma sırasında ismini daha önce duymadığım orijinal ülkeler bile çıktı karşıma. Bu ülkelerin hepsi belli dönemlerde Lenin pulları basmışlar. En çok Hindistan basmış mesela. Çok çeşitli sebeplerle belli dönemerde basmışlar. Mesela devrimin yıldönümü diye basmışlar, ölüm ve doğum yıldönümünlerinde anmak için basmışlar.
»Ne tarz pullar aradınız, hangi döneme ait pulları topladınız?
Lenin pullarını toplamayı tarihsel çizgiyi izleyerek 1924 senesinden 1991 senesine getirdim. Zaten 1991’de Sovyetler’de rejimin yıkılması ile son Lenin pulu basılmış. Mesela burada ilginç birşey buldum. Sovyetler Birliği dağılmadan önce Ekim Devrimi nedeniyle bir pul daha basılmış. Ama pul ‘draft’ halde duruyor; ‘devrim bitti’ diyerek tedavüle vermeye zamanları olmamış.
Sonra yurtdışında aramaya başladım. Sovyet sınırları dışında da basılan pulları toplamaya koyuldum. Bu arada aklıma geldi, o kadar topluyorum, birşeyi yapıyorsam bunları kitaplaştırma çalışmasına gireyim. Şimdi de bunun hazırlığına başladım işte, bir senedir kitapla uğraşıyorum.
Amacım ‘Pullarla Sosyalizm’ adı altında bir kitap hazırlamak. Bunun için başka materyaller de lazım tabii ki. Bu konuya da nerden başlanır; Marx’tan. Bu sefer döndüm Marx pulları aramaya ve toplamaya başladım. Tabii Friedrich Engels’e geçtik, oradan Paris Komünü pulları aradım. Bazı ülkeler bu komün anısına çıkarmışlar işte.
‘İŞİN TOPLAYICILIĞI BİTMİYOR’
»Koleksiyonculuk daha sonra Lenin’i aşıp, sosyalizmi anlatan herşeyi toplamaya dönüşmüş galiba...
Marx, Engels, Sovyet Devrimi, Lenin pullarının birçoğunu topladım. Ancak sonra bir düşündüm, Sovyetler dışında devrim olan birçok sosyalist ülke ve coğrafya var. Afrika’ya döndüm, seçimle gelen ilk devlet başkanı Patrice Lumumba pullarını toplamaya başladım. Sonunda kendimi tüm sosyalist liderlerin pulları, zarfları ile sosyalist edebiyatçılar ve düşünürlerin pullarını ararken buldum. Mesela Frida Kahlo’nun pulunu buldum; onlar da var koleksiyonumda.
Mesela dünyada sadece üç tane basılmış, üçü de Küba tarafından, Che resimli paralarım var. Üç çeşit ve sadece üç posta... Bunları buldum. Sonra Tito’ya geçtim. Mao’yu resmeden pul ve paralar topladım. Kuzey Kore’ye dair birşeyler toplayayım dedim. Simon Bolivar’ın pulu var, ancak parası yok bende. Bunların dışında zaten, üstünde kendi devlet adamının resmi bulunan parası olan başka bir sosyalist ülke yok.
Hâlâ da topluyorum işte, bitmiyor bu işin toplayıcılığı! Becerebilirsem eğer, tüm bunları kitaplaştıracağım.
»Baskı yapan ülkeye göre pullarda herhangi bir farklılık var mı?
Evet. Pullarda her ülke Lenin’i kendine benzetmiş. Çinliler ve Vietnamlılar çekik gözlü yapmış. Mesela Mozambik puluna baktığınızda Lenin’i siyahi olarak görürsünüz. Afrika ülkelerinin pulları genelde hep birbirine benziyor, ancak Mozambik gerçekten çok orijinal. Sadece Lenin de değil. Marx, Lenin ve Engels’in yanyana durdukları o meşhur ilüstrasyonun Mozambik versiyonunda hepsi siyahi ve kalın dudaklı resmedilmiş. Tam kendilerine benzetmişler.
»Aradığınız pulları hangi ülkelerden bulabiliyorsunuz?
Çok değişik ülkelerden bulabiliyorsunuz. mesela 1970’de bütün ülkeler Lenin’in doğumunun 100. yılı onuruna Lenin pulları çıkarmış.
1999’da milenyum nedeniyle, ‘milenyum liderleri’ diye pullar çıkmaya başlamış. Belçike Lenin pulu basmış, İrlanda öyle, Madagaskar’dan Finlandiya’ya kadar birçok ülke bu yılı pul çıkararak onurlandırmış. Sosyalizle alakası ve geçmişi olmayan ülkeler bile çıkarmış. Tabii hemen hemen hepsinde Lenin oldukça değişik resmedilmiş. Beğenmediğimiz birleşik Devletler bile, Lenin’in doğum yıldönümünde Lenin pulu çıkarmış. Üstelik Andy Warhol’un bir çalışması.
»Pullarınızı sergileyen sergiler de açmışsınız.
3 yıl önce kadar büroma birkaç genç gelmişti. Duvardaki Lenin resimlerini falan görünce merak ettiler, sohbet etmeye başladık. Çocuklar Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde çalışıyorlarmış meğer. “Sergi açmayı düşünür müsünüz?” dediler. İyi fikir olduğunu düşündüm ve ilk sergiyi Kadıköy’deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde açtım. Orada bir ay kadar açık kaldı. Ertesi sene yine, bu kez Maltepe’deki şubelerinde açtık.
»Ulaşamadığnız, çok aradığınız bir pul oldu mu?
Mesela tam bir sene Potemkin Zırhlısı’nı aradım. Her yerde aradım, bu da koleksiyonda yer almalı diye. Onu da buldum sonunda.
»Koleksiyonunuzdaki pullar çok farklı yollarla elinize geçmiştir kesin. Ancak size ulaşması yada sizin ona ulaşmanız bakımından ilginç bir hikâyesi olan var mı?
Bir tane var mesela, üzerinde Lenin ve Stalin’in resimleri olan bir pulu taşıyan bir mektup. Bulgaristan’dan yollanmış ama gönderildiği ülkü Türkiye. Tam da baskıcı yasakların hüküm sürdüğü bir dönemde. İstanbul’da yaşayan bir Rum’un adresi var üzerinde. Adam orada hamalbaşı imiş, sonradan öğrendim. Kazara Türkiye’de benim elime geçti bu mektup.
1956 tarihli bir mektup. Komünizm nasıl da ‘zararlı’ o günlerde, yine! Düşünün postacı üzerindekini anlasa, herhalde zarfı yırtıp atardı. “Sen komünizm propagandası yapıyorsun, zararlı neşriyat sokuyorsun yurda ve taşıyorsun” diye adamı içeri atarlardı belki de. Bir de hem Lenin, hem Stalin, tam zararlı neşriyat!
Bir de Vietnam esir kampından yazılmış bir zarfın üzerinde bulduğum bir Vietnam pulu var. Lenin pulu var diye aldım ama içinden mektubu da çıktı. Kim bilir kim tarafından yazıldı, kime gönderilecekti?
»Bir koleksiyoner olarak, Nazım Hikmet’in pulunu kendi ülkenizde değil de farklı topraklarda aramak zorunda kalmak size ne hissettirdi?
Çok üzüldüm, ancak belki de üzüntüden de fazla utandım! Hem tek aldım, hem blok aldım bulunca. Nazım hikmet’in dünyada çıkarılmış tek bir pulu var. Sovyetler Birliği basmış. Tek bir ülke çıkarmış, başka hiçbir ülkede yok. Zaten ne yazık ki, bizim öyle bir niyetimiz de hiç olmamış. Onlarsa hem pul hem de ilk gün zarfı çıkarmışlar.
»Sizin gibi bu şekilde ve bu temada pul toplayan başka biri daha var mı bildiğiniz yada temas kurabildiğiniz?
İnternetten sürekli görüştüğüm insanlar var. Ellerinde Lenin ile ilgili bu tarz materyal olan çok kişi var. Özellikle e-bay gibi siteler üzerinden bunları satışa sunuyorlar. Mesela, Birleşik Devletler’de çok var, Ermenistan’da, Sovyetler Birliği’nin eski cumhuriyetlerinde, Litvanya’da var. Ama bunlar genelde bu işin satıcılık yönüylü ilgilenen ve profesyonel olarak satışını yapan insanlar. Daha karşıma “Ben bunun koleksiyonunu yapıyorum” diyen insan hiç çıkmadı.
»Dünya çapında teksiniz o halde.
Bilmiyorum tam olarak ama hoşuma da gidiyor bu durum.
»Her geçen yıl sizin yaptığınız tarzda bir koleksiyonun daha da nadirleşeceğini ve unutulacağını düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Hatta koleksiyonunu yapmak bir yana, bu pulları basan birileri kalmayacağını da düşünüyorum.
»İnsanlar sizin bu koleksiyonunuzdan esinlenip, “ben de bu işe gireyim” derse, ne yapmalarını tavsiye edersiniz? Nereden başlamak gerekir?
Sosyalizm temalı başlayacaksa eğer bir kere, önce Marx’tan başlaması gerekir. Kapital ile ilgili pullar toplaması gerekir. Oradan Lenin ve Engels’e geçecek, Benim yaptığım gibi, belki benden daha iyilerini bulacak.
»Türkiye’den bulabilirler mi?
Buradan bulmalarına olanak yok! Bazı ünlü Türk orijinli açık artırma sitelerinde ise, çıkarmışlar Lenin pulu diye üç-beş tane şey, ancak belli bile değil orijinal olup olmadıkları. Zaten bunlar koleksiyon yapmaya yetecet nitelikte şeyler de değil. Lenin ile ilgili pul siteleri var, onları bulmaları gerekir. Daha başka yurtdışında pul satan siteler var, oralardan araştırabilirler. Ama Türkiye içinde bulmalarına olanak yok. Zaten Türkiye’de pul tüccarı diyebileceğimiz iki yada üç tane insan var. Bu insanlar da kelimenin tam anlamıyla tüccarlar, yani işleri sadece alışveriş ve internetten alıp üzerine para koyup anormal rakamlarla bu işleri yapıyorlar.
»Pullara ulaşmak bu kadar zahmetli ise, insan bu işin maddi yönünü düşünmeden edemiyor.
Bu iş gerçekten çok masraflı bir iş. Bir de işin içine kargo masrafları da giriyor. Örneğin ben Nazım Hikmet pulları için 30 dolardan fazla para ödedim. Ama ben bu işe hobi olarak zaman doldurmaktan ziyade düşünce yapıma uyduğu için başladım. Ucuz bir şey değil gerçekten ama bir yandan dünyalara değer.
»Bunların dışında topladığınız ve biriktirdiğiniz bir şey var mı?
2009’un Ocak ayına kadar cumhuriyet sonrası basılan Türk kağıt paralarını topluyordum. 1927’de Mustafa Kemal’li ilk paradan günümüze kadar gelen bir koleksiyon... Fakat ekonomik kriz bana çocuğum kadar sevdiğim bu koleksiyonumu sattırdı. parça parça sattım, evladımdan ayrılmış gibi oldum, hatta çocuklarım bu yüzden küstüler bana, konuşmadılar bir süre... Ama eve ekmek götürmek ve işimi ayakta tutmak için yapmak zorundaydım.
Burnumuzun
dibinde komünist bir ülke!
Lenİn ve sosyalizm temaları pulların peşindeyken adını bile duymadığı birçok ülkenin tam da aradığı gibi pullar bastığını keşfeden ve dolayısıyla bu ülkeleri de tanıyan hasan Gürelliler soruyor bu kez, “Transnistria diye bir ülke biliyor musun?” diye. Ve, “Şu anda dünyada hiç bir ülkenin tanımadığı, komünizmle yönetilen tek ülkedir burası” diyerek sözlerine devam ediyor. 1994 yılında kurulduğunu belirttiği Transnistria için, “Romanya ile Moldova sınırında, Dinyester ırmağının doğu kıyısında kurulmuş de facto bir cumhuriyet. Başkenti Tiraspol. Rusya’dan gayrıresmi destek almakla beraber tamamen komünizmle yönetiliyor. Nüfusu çoğunlukla Ukrayna ve Rus asıllıdır. Bayrakları var, tüm sokaklarda ve meydanlarında Lenin heykelleri ayakta duruyor. Ve, Sovyet para birimi ne ise şu anda hâlâ onu kullanıyorlar. Tek farkla, rublelerin üzerine kendi pullarını yapıştırmışlar; onun dışında herşey noktasına kadar aynı. Yani hâlâ Sovyet paraları tedavülde ve dahası dolaşımda, insanlar onlarla alışveriş yapıyor burnumuzun dibinde!” diyor.
SEMİN SEZERER
Hasan Gürelliler’e, hasan.gurelliler@hotmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Lenin ile başlamış koleksiyonuna ancak Frida Kahlo ve Nazım Hikmet’i araken bulmuş kendini. Potemkin Zırhlısı’ndan Paris Komünü’ne; Sovyet coğrafyasından, Afrika’ya kadar uzanmış yolu. hatta daha önce adını duymadığı ülkeler olduğunu bile öğrenmiş. Birçok ülkenin, krallıkla yönetilen, despot liderlere sahip ülkelerin ve hatta Birleşik Devletler’in bile sosyalizm temalı pullar çıkardığını keşfetmiş; Türkiye hariç. “Bırakın Lenin’i, bir Nazım Hikmet pulumuz bile yok” derken bu durumdan utandığını itiraf ediyor.
Sosyalizmin ve sosyalist liderlerin onurlandırıldığı neredeyse bütün pulları koleksiyonunda toplayan Hasan Gürelliler’in şimdiki hedefi ise, ‘Pullarla Sosyalizm’ adında bir kitap hazırlamak...
»Koleksiyon yapma fikri nasıl gelişti?
Yıllardır yapıyordum bu koleksiyonu ben. İnsanlar çiçek toplar, tren toplar koleksiyoner olmak için. Ben de düşündüm ne toplayayım. Dedim ki siyasi düşünceme de uygun olsun, hem işe yarasın hem de orijinal birşey olsun, Lenin toplayayım dedim.
»Ne zaman?
6 yıl önce kadar. Önce Lenin pulları toplamaya başladım. Türkiye’de de bulmamıza olanak yok bu pulları. İnternetten araştırmaya başladım, satış sitelerine baktım, e-bay’den buldum. ‘Lenin ile ilgili pulları nerede bulurum’ diye filatelistlere sordum, alan araştırmasına girdim önce ve Lenin pullarından başladım işe. Nereden çıkmış diye merak edip, bir de onun tarihini araştırdım. İlk 1924’te Lenin öldüğü zaman basılmış Lenin pulları. İlk 1924 senesinden ve o zamanın Sovyet pullarından başlattım koleksiyonumu.
Sonra baktım ki Sovyetler Birliği’nin haricinde bir sürü sosyalist ülke pul çıkarmış, sonra bu ülkelerin pullarına devam ettim. O arada gördüm ki, tüm dünya ülkeleri -bizim ülkemiz hariç, Fransa ve birkaç tane Avrupa ülkesi hariç- Lenin pulları basmış. Afrika’nın hemen hemen tüm ülkeleri basmış; Çin basmış, Vietnam basmış. Bu araştırma sırasında ismini daha önce duymadığım orijinal ülkeler bile çıktı karşıma. Bu ülkelerin hepsi belli dönemlerde Lenin pulları basmışlar. En çok Hindistan basmış mesela. Çok çeşitli sebeplerle belli dönemerde basmışlar. Mesela devrimin yıldönümü diye basmışlar, ölüm ve doğum yıldönümünlerinde anmak için basmışlar.
»Ne tarz pullar aradınız, hangi döneme ait pulları topladınız?
Lenin pullarını toplamayı tarihsel çizgiyi izleyerek 1924 senesinden 1991 senesine getirdim. Zaten 1991’de Sovyetler’de rejimin yıkılması ile son Lenin pulu basılmış. Mesela burada ilginç birşey buldum. Sovyetler Birliği dağılmadan önce Ekim Devrimi nedeniyle bir pul daha basılmış. Ama pul ‘draft’ halde duruyor; ‘devrim bitti’ diyerek tedavüle vermeye zamanları olmamış.
Sonra yurtdışında aramaya başladım. Sovyet sınırları dışında da basılan pulları toplamaya koyuldum. Bu arada aklıma geldi, o kadar topluyorum, birşeyi yapıyorsam bunları kitaplaştırma çalışmasına gireyim. Şimdi de bunun hazırlığına başladım işte, bir senedir kitapla uğraşıyorum.
Amacım ‘Pullarla Sosyalizm’ adı altında bir kitap hazırlamak. Bunun için başka materyaller de lazım tabii ki. Bu konuya da nerden başlanır; Marx’tan. Bu sefer döndüm Marx pulları aramaya ve toplamaya başladım. Tabii Friedrich Engels’e geçtik, oradan Paris Komünü pulları aradım. Bazı ülkeler bu komün anısına çıkarmışlar işte.
‘İŞİN TOPLAYICILIĞI BİTMİYOR’
»Koleksiyonculuk daha sonra Lenin’i aşıp, sosyalizmi anlatan herşeyi toplamaya dönüşmüş galiba...
Marx, Engels, Sovyet Devrimi, Lenin pullarının birçoğunu topladım. Ancak sonra bir düşündüm, Sovyetler dışında devrim olan birçok sosyalist ülke ve coğrafya var. Afrika’ya döndüm, seçimle gelen ilk devlet başkanı Patrice Lumumba pullarını toplamaya başladım. Sonunda kendimi tüm sosyalist liderlerin pulları, zarfları ile sosyalist edebiyatçılar ve düşünürlerin pullarını ararken buldum. Mesela Frida Kahlo’nun pulunu buldum; onlar da var koleksiyonumda.
Mesela dünyada sadece üç tane basılmış, üçü de Küba tarafından, Che resimli paralarım var. Üç çeşit ve sadece üç posta... Bunları buldum. Sonra Tito’ya geçtim. Mao’yu resmeden pul ve paralar topladım. Kuzey Kore’ye dair birşeyler toplayayım dedim. Simon Bolivar’ın pulu var, ancak parası yok bende. Bunların dışında zaten, üstünde kendi devlet adamının resmi bulunan parası olan başka bir sosyalist ülke yok.
Hâlâ da topluyorum işte, bitmiyor bu işin toplayıcılığı! Becerebilirsem eğer, tüm bunları kitaplaştıracağım.
»Baskı yapan ülkeye göre pullarda herhangi bir farklılık var mı?
Evet. Pullarda her ülke Lenin’i kendine benzetmiş. Çinliler ve Vietnamlılar çekik gözlü yapmış. Mesela Mozambik puluna baktığınızda Lenin’i siyahi olarak görürsünüz. Afrika ülkelerinin pulları genelde hep birbirine benziyor, ancak Mozambik gerçekten çok orijinal. Sadece Lenin de değil. Marx, Lenin ve Engels’in yanyana durdukları o meşhur ilüstrasyonun Mozambik versiyonunda hepsi siyahi ve kalın dudaklı resmedilmiş. Tam kendilerine benzetmişler.
»Aradığınız pulları hangi ülkelerden bulabiliyorsunuz?
Çok değişik ülkelerden bulabiliyorsunuz. mesela 1970’de bütün ülkeler Lenin’in doğumunun 100. yılı onuruna Lenin pulları çıkarmış.
1999’da milenyum nedeniyle, ‘milenyum liderleri’ diye pullar çıkmaya başlamış. Belçike Lenin pulu basmış, İrlanda öyle, Madagaskar’dan Finlandiya’ya kadar birçok ülke bu yılı pul çıkararak onurlandırmış. Sosyalizle alakası ve geçmişi olmayan ülkeler bile çıkarmış. Tabii hemen hemen hepsinde Lenin oldukça değişik resmedilmiş. Beğenmediğimiz birleşik Devletler bile, Lenin’in doğum yıldönümünde Lenin pulu çıkarmış. Üstelik Andy Warhol’un bir çalışması.
»Pullarınızı sergileyen sergiler de açmışsınız.
3 yıl önce kadar büroma birkaç genç gelmişti. Duvardaki Lenin resimlerini falan görünce merak ettiler, sohbet etmeye başladık. Çocuklar Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde çalışıyorlarmış meğer. “Sergi açmayı düşünür müsünüz?” dediler. İyi fikir olduğunu düşündüm ve ilk sergiyi Kadıköy’deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde açtım. Orada bir ay kadar açık kaldı. Ertesi sene yine, bu kez Maltepe’deki şubelerinde açtık.
»Ulaşamadığnız, çok aradığınız bir pul oldu mu?
Mesela tam bir sene Potemkin Zırhlısı’nı aradım. Her yerde aradım, bu da koleksiyonda yer almalı diye. Onu da buldum sonunda.
»Koleksiyonunuzdaki pullar çok farklı yollarla elinize geçmiştir kesin. Ancak size ulaşması yada sizin ona ulaşmanız bakımından ilginç bir hikâyesi olan var mı?
Bir tane var mesela, üzerinde Lenin ve Stalin’in resimleri olan bir pulu taşıyan bir mektup. Bulgaristan’dan yollanmış ama gönderildiği ülkü Türkiye. Tam da baskıcı yasakların hüküm sürdüğü bir dönemde. İstanbul’da yaşayan bir Rum’un adresi var üzerinde. Adam orada hamalbaşı imiş, sonradan öğrendim. Kazara Türkiye’de benim elime geçti bu mektup.
1956 tarihli bir mektup. Komünizm nasıl da ‘zararlı’ o günlerde, yine! Düşünün postacı üzerindekini anlasa, herhalde zarfı yırtıp atardı. “Sen komünizm propagandası yapıyorsun, zararlı neşriyat sokuyorsun yurda ve taşıyorsun” diye adamı içeri atarlardı belki de. Bir de hem Lenin, hem Stalin, tam zararlı neşriyat!
Bir de Vietnam esir kampından yazılmış bir zarfın üzerinde bulduğum bir Vietnam pulu var. Lenin pulu var diye aldım ama içinden mektubu da çıktı. Kim bilir kim tarafından yazıldı, kime gönderilecekti?
»Bir koleksiyoner olarak, Nazım Hikmet’in pulunu kendi ülkenizde değil de farklı topraklarda aramak zorunda kalmak size ne hissettirdi?
Çok üzüldüm, ancak belki de üzüntüden de fazla utandım! Hem tek aldım, hem blok aldım bulunca. Nazım hikmet’in dünyada çıkarılmış tek bir pulu var. Sovyetler Birliği basmış. Tek bir ülke çıkarmış, başka hiçbir ülkede yok. Zaten ne yazık ki, bizim öyle bir niyetimiz de hiç olmamış. Onlarsa hem pul hem de ilk gün zarfı çıkarmışlar.
»Sizin gibi bu şekilde ve bu temada pul toplayan başka biri daha var mı bildiğiniz yada temas kurabildiğiniz?
İnternetten sürekli görüştüğüm insanlar var. Ellerinde Lenin ile ilgili bu tarz materyal olan çok kişi var. Özellikle e-bay gibi siteler üzerinden bunları satışa sunuyorlar. Mesela, Birleşik Devletler’de çok var, Ermenistan’da, Sovyetler Birliği’nin eski cumhuriyetlerinde, Litvanya’da var. Ama bunlar genelde bu işin satıcılık yönüylü ilgilenen ve profesyonel olarak satışını yapan insanlar. Daha karşıma “Ben bunun koleksiyonunu yapıyorum” diyen insan hiç çıkmadı.
»Dünya çapında teksiniz o halde.
Bilmiyorum tam olarak ama hoşuma da gidiyor bu durum.
»Her geçen yıl sizin yaptığınız tarzda bir koleksiyonun daha da nadirleşeceğini ve unutulacağını düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Hatta koleksiyonunu yapmak bir yana, bu pulları basan birileri kalmayacağını da düşünüyorum.
»İnsanlar sizin bu koleksiyonunuzdan esinlenip, “ben de bu işe gireyim” derse, ne yapmalarını tavsiye edersiniz? Nereden başlamak gerekir?
Sosyalizm temalı başlayacaksa eğer bir kere, önce Marx’tan başlaması gerekir. Kapital ile ilgili pullar toplaması gerekir. Oradan Lenin ve Engels’e geçecek, Benim yaptığım gibi, belki benden daha iyilerini bulacak.
»Türkiye’den bulabilirler mi?
Buradan bulmalarına olanak yok! Bazı ünlü Türk orijinli açık artırma sitelerinde ise, çıkarmışlar Lenin pulu diye üç-beş tane şey, ancak belli bile değil orijinal olup olmadıkları. Zaten bunlar koleksiyon yapmaya yetecet nitelikte şeyler de değil. Lenin ile ilgili pul siteleri var, onları bulmaları gerekir. Daha başka yurtdışında pul satan siteler var, oralardan araştırabilirler. Ama Türkiye içinde bulmalarına olanak yok. Zaten Türkiye’de pul tüccarı diyebileceğimiz iki yada üç tane insan var. Bu insanlar da kelimenin tam anlamıyla tüccarlar, yani işleri sadece alışveriş ve internetten alıp üzerine para koyup anormal rakamlarla bu işleri yapıyorlar.
»Pullara ulaşmak bu kadar zahmetli ise, insan bu işin maddi yönünü düşünmeden edemiyor.
Bu iş gerçekten çok masraflı bir iş. Bir de işin içine kargo masrafları da giriyor. Örneğin ben Nazım Hikmet pulları için 30 dolardan fazla para ödedim. Ama ben bu işe hobi olarak zaman doldurmaktan ziyade düşünce yapıma uyduğu için başladım. Ucuz bir şey değil gerçekten ama bir yandan dünyalara değer.
»Bunların dışında topladığınız ve biriktirdiğiniz bir şey var mı?
2009’un Ocak ayına kadar cumhuriyet sonrası basılan Türk kağıt paralarını topluyordum. 1927’de Mustafa Kemal’li ilk paradan günümüze kadar gelen bir koleksiyon... Fakat ekonomik kriz bana çocuğum kadar sevdiğim bu koleksiyonumu sattırdı. parça parça sattım, evladımdan ayrılmış gibi oldum, hatta çocuklarım bu yüzden küstüler bana, konuşmadılar bir süre... Ama eve ekmek götürmek ve işimi ayakta tutmak için yapmak zorundaydım.
Burnumuzun
dibinde komünist bir ülke!
Lenİn ve sosyalizm temaları pulların peşindeyken adını bile duymadığı birçok ülkenin tam da aradığı gibi pullar bastığını keşfeden ve dolayısıyla bu ülkeleri de tanıyan hasan Gürelliler soruyor bu kez, “Transnistria diye bir ülke biliyor musun?” diye. Ve, “Şu anda dünyada hiç bir ülkenin tanımadığı, komünizmle yönetilen tek ülkedir burası” diyerek sözlerine devam ediyor. 1994 yılında kurulduğunu belirttiği Transnistria için, “Romanya ile Moldova sınırında, Dinyester ırmağının doğu kıyısında kurulmuş de facto bir cumhuriyet. Başkenti Tiraspol. Rusya’dan gayrıresmi destek almakla beraber tamamen komünizmle yönetiliyor. Nüfusu çoğunlukla Ukrayna ve Rus asıllıdır. Bayrakları var, tüm sokaklarda ve meydanlarında Lenin heykelleri ayakta duruyor. Ve, Sovyet para birimi ne ise şu anda hâlâ onu kullanıyorlar. Tek farkla, rublelerin üzerine kendi pullarını yapıştırmışlar; onun dışında herşey noktasına kadar aynı. Yani hâlâ Sovyet paraları tedavülde ve dahası dolaşımda, insanlar onlarla alışveriş yapıyor burnumuzun dibinde!” diyor.
SEMİN SEZERER
Hasan Gürelliler’e, hasan.gurelliler@hotmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)